ERDOĞAN VE DAVUTOĞLU SAPANCA'DA KONUŞTU
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Sapanca bir otelde düzenlenen Türkiye Doğal Beslenme ve Yaşam Boyu Sağlık Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, modern dünyanın ilginç zamanlarına şahitlik ettiklerini vurguladı.
"Obeziteye bağlı hastalıklardan ölenlerin sayısı, açlıktan ölenlerin neredeyse 3 katı, tabii bu oran Afrika dışı dünyada geçerli" diyen Erdoğan, su gibi hayatın en temel kaynağına ulaşmanın bile pek çok insan için hala büyük bir sorun olduğunu bildirdi.
Emine Erdoğan, tüm bunların gıda yetersizliğinden değil, adaletsiz dağılımdan kaynaklandığını belirterek, "Dünyada yılda 1.3 milyar ton gıda israfı yapılıyor. Düşünebiliyor musunuz, yılda 10 milyon insanın açlıktan öldüğü bir dünyada, 1.3 milyar ton gıda israfı... Her 6 kişiden biri, sağlıklı ve aktif bir yaşam için gereken gıdaya ulaşamıyor. Tüm bunlar, global dünyanın çelişkileri... Öte yandan, gıda sömürgeciliğin de konusu. Bugün zengin ülkeler kendi topraklarını ve su kaynaklarını korumak adına, dev sanayi tesislerini Uzakdoğu'da ya da Afrika'da kuruyorlar. 'Zarar başkasına, hasat bize' mantığı ile bir tür gıda sömürgeciliği yapıyorlar" dedi.
"Pek çok kronik hastalığın sebebi, kötü beslenme"
Endüstri, atıklarını üçüncü dünya ülkelerine akıtırken, Afrika'nın bakir ve verimli topraklarında tarlalar kiralamanın da ihmal edilmediğini anlatan Erdoğan, buralarda organik tarım yapıldığını, Etiyopya'nın bunun en çarpıcı örneği olduğunu bildirdi.
Erdoğan, gıda meselesinin küresel ölçekli bu fotoğrafının, meselenin ne kadar stratejik olduğunu gösterdiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Doğru ve sağlıklı beslenmenin iki temel unsuru var, dengeli ve yeterli beslenme. İşte obezite ve açlık, bu iki prensibin ihlali ile ortaya çıkan, iki vahim sonuç. Özellikle obezite bugün pek çok hastalığın kaynağı olarak biliniyor. Büyük tıp alimi İbn-i Sina, hastalıkların sebebi sorulduğunda, 'çok yemek ve yemek üstüne yemek yemek' diyor. İrade ve bilinç bu noktada çok önemli. Bize emanet olarak verilmiş bedeni dengesiz ve ölçüsüz beslenerek, hastalıklara mahkum ediyoruz. Kalıtımsal ve çevresel faktörleri hariç tutacak olursak, bugün pek çok kronik hastalığın sebebi, kötü beslenme. Ölümlerin yüzde 60'ında, hastalıkların yüzde 46'sında temel neden olduğu ifade ediliyor. Tıp dünyası 2020 yılında, gelişmekte olan ülkelerde, toplam ölümlerin yüzde 70'inin diyabet nedeniyle olacağını öngörüyor. Aslında beslenme, sağlıktan da öte, ölümle yaşam arasında son derece hayati bir konu. Kalp damar hastalıkları ve kanserin, beslenme ile yakından ilişkisi buradaki tüm hekim dostlarımızın malumu. Aynı şekilde, yetersiz beslenen toplumlarda, enfeksiyon hastalıkları daha sık görülüyor, daha ağır seyrediyor."
Bağışıklık sistemiyle beslenme arasında da çok yakın bir ilişki olduğunu ifade eden Erdoğan, doğru beslenme, hastalıklardan korunmanın ve sağlıklı yaşamın ön şartı olduğunu söyledi.
Emine Erdoğan, "can boğazdan gelir" atasözünün beslenmeyle yaşam arasındaki ilişkiye dair kadim bir bilgeliği özetlediğini vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:
"Beslenme ile ilgili sorunlar, başta sağlık alanı olmak üzere pek çok bilim ve sektörün iş birlikteliğini de gerektiriyor. Bu konuda atılan bazı küçük adımlar, çok değerli. Tarım Bakanlığımızın, restoran menülerinde, alerjen gıda içeriklerinin belirtilmesi konusunda yaptığı çalışmayı takdir ediyorum. Yurt dışında yaygın olan bu çalışma, vatandaşımızın bilgi alma hakkı kadar, ne yiyip içtiğine dair, bilinçli davranmasına da bir davettir. Bakanlığımız keşke aynı çabayı, yağ,tuz ve şeker türlerinin belirtilmesi konusunda da gösterdi. Ben bunu da başaracağına inanıyorum. Yine bazı kurumlarımızın, çay ocaklarında tek şeker ikramı gibi, küçük teşvik projelerinin de önemli bir duyarlılık olduğunu düşünüyorum. Beslenme bilincine dayalı bu tür kampanyaların artmasını umut ediyorum. Böyle alışkanlıkları toplumun tüm katmanlarına yayabilirsek daha sağlıklı nesillere sahip olabiliriz. Evlatlarımıza, küçük yaşta doğru ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarını kazandırmak durumundayız. Çocuklarımız bir gıdanın topraktan sofraya uzanan serüvenini bilmeli. Doğal ve gerçek gıdanın ne olduğunu öğrenmeli. Bir tohumun tabağımızda bir besine nasıl dönüştüğünü idrak etmeli ki, israf etmemeyi, paylaşmayı, sabrı ve kanaati öğrensin."
Toprağa eskisi kadar yakın olunmadığına işaret eden Erdoğan, fakat tabiattan uzakta, şehirlerde yaşamanın buna mazeret olmaması gerektiğini bildirdi.
Erdoğan, apartman dairelerinde de olsa balkonlarda bitki yetiştirerek, çocukların nimetin kaynağının yaratıcı olduğunu bilmesinin sağlanabileceğini söyledi.
Erdoğan, "Leziz gıdaların şükrünü, onların asıl sahibine yapsın. Aksi halde, her şeyin parayla satın alındığı bir dünyada para, çocuklarımız için tüm kapıları açan bir kıymete dönüşmekte. Kimyasallar bulaştırmadığımız sürece, toprak hem bereket, hem şifa kaynağı. Nasıl hastalıkların kaynağı kötü beslenme ise sağlığın kaynağı da doğru ve doğal beslenmedir" diye konuştu.
Hipokrat'ın tedavilerinin ana unsurunu da gıdaların oluşturduğuna işaret eden Erdoğan, şehir hayatının karmaşası içinde sofralarda sağlığının çoğu kez ihmal edildiğini belirtti.
Zirvenin de bu anlamda çok önemli bir açılım sağlayacağını düşündüğünü anlatan Erdoğan, bu sayede medyanın da ne beslenme konusuna dair bilgi kirliliğini ortadan kaldıracak katkılar sunmasını beklediğini bildirdi.
"Gıdalar, beynimizin yakıtı"
Erdoğan, gıda sektörünün aynı zamanda bir suistimal alanı olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:
"Son yıllarda gıda sağlık ilişkisi reklamcılar tarafından da keşfedildi. Gün geçmiyor ki, kansere, bronşite iyi gelen gıda tavsiyesi almayalım, bu noktada üreticiler kadar tüketicilere de görev düşüyor. Bir gıdanın mahiyetine dair soru sormaktan asla çekinmemeliyiz. Bu konuda sürekli bir bilinç haline ihtiyacımız var. Dinimizin helal ve temiz gıda tavsiyesindeki hikmetin de bu olduğunu düşünüyorum. Bu prensip, ne ile nasıl beslendiğimizi öğrenme bilincinin daima açık olması gereğine davet ediyor bizi. Zira yemek içmek, sadece biyolojik bir mesele değil. Gıdalar, beynimizin yakıtı. Beslenme ile ahlak ve davranışlarımız arasında da yakın bir ilişki var. Allah, nefis terbiyesini açlıkla ilişkilendiriyor. 'Her gün et yemek, kalbi karartır' hadisi de bize bunu gösteriyor."
Erdoğan, medeniyet düşüncelerinin her şeyi bir bütün olarak gördüğünü belirterek, beslenmeye de sağlığa da bu çerçeveden baktıklarına değindi.
"Spor, hem bedeni, hem ruhu güçlü ve diri tutuyor"
"Sağlıklı yaşamak için, insanlığın binlerce yıllık tecrübesine sırtımızı dönmemeliyiz" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Çocukluğumuzun doğal tatlarını yeniden kazanmak için gıdadaki kimyasallarla ciddi bir hesaplaşma içine girmemiz gerekir. Sağlıklı ve temiz gıda sadece hijyenik ve steril gıda demek değil. Ne yazık ki, bugün, gıda elde etme süreçlerinde bir besini yaşayan tüm organizmalardan arındırırken gıdayı da aslından uzaklaştırabiliyoruz. Ülkemizde, Tarım Bakanlığımızın 'İyi Tarım Uygulamaları'nın önemli bir girişim olduğunu söyleyebiliriz. Topraktan sofraya, bir gıdanın bütün aşamalarını kapsayan bu uygulama, tarım ilaçlarına bağımlılığın azaltılması adına da hayati önem taşıyor. Dünya her yıl 2 milyon ton tarım ilacı kullanıyor. Bu, diğer pek çok olumsuz etki yanında toprağı canlıları ve insanı kısırlaştırıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar beslenme bozukluklarının kısırlık yapıcı etkilerini ortaya koymakta. Görüldüğü üzere, kaşığımızdaki her lokma sadece bedenimizi değil, geleceğimizi de tehdit ediyor. Bu nedenle, beslenme kaynaklı sağlık sorunlarımızı halletmeden Türkiye'yi kalkındıramayız. Bu noktada tarımdan sağlığa sistemli ve sürdürülebilir bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Daha fazla ve daha hızlı ürün elde etme tutkusundan vazgeçmeli, her şeyin aslına dönmeliyiz."
Erdoğan, yeryüzünde herkesin temiz, sağlıklı gıdaya ulaşmayı hak ettiğini söyledi.
Emine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Beslenme ve sağlık, tarımdan gıdaya pek çok konuyu ilgilendiren çok önemli bir konu. Benim de özel ilgi alanıma giren doğal ve sağlıklı beslenme konusunda ülkemizin potansiyelini ortaya çıkarmak ve Anadolu'nun bereketli toprağına sadık kalmak için çok gayret sarf etmemiz gerekiyor. Sağlığın en önemli belirleyicilerinden birisi de, spor. Spor, hem bedeni, hem ruhu güçlü ve diri tutuyor. Osmanlı medeniyetinin en çarpıcı özelliklerinden birisi, sporu gündelik hayatın içine dahil etmiş olmasıydı. Spor, sosyal hayatın en önemli merkezlerinden birisi olan tekkelerde yerleşmişti. Okçuluk, güreş, binicilik gibi sporlar, ruh ve beden terbiyesinin vasıtasıydı. Sağlıklı yaşamın doğru beslenme kadar yaşam boyu spora da bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Anadolu toprakları, yaratılış özellikleri değiştirilmemiş, GDO ile kirletilmemiş tohumlar bekliyor. Anadolu halkı, sağlıklı ve gürbüz çocuklarını yeniden istiyor."
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun eşi Sare Davutoğlu, "Kentleşmenin yoğun temposuna bağlı olarak gelişen geleneksel beslenmeden uzak, ev dışı hızlı beslenme gibi faktörlerle ortaya çıkan sağlıksız beslenme alışkanlıkları, toplumların sağlığını artık tehdit eder boyuta gelmiştir. Bu tehdidi bertaraf edebilmek için sağlıklı beslenmenin ulusal sağlık politikamızın merkezinde yer alması gerektiğini düşünüyorum" dedi.
Davutoğlu, Sapanca'da bir otelde düzenlenen "Türkiye Doğal Beslenme ve Yaşam Boyu Sağlık Zirvesi"nde yaptığı konuşmada, zirvenin sağlıklı yaşamla ilgili duyarlılığı artıracak organize bir çabanın ürünü olduğunu belirtti.
Zirvede, aynı zamanda küçük gruplar halinde derinlemesine tartışmalara da imkan vereceği için toplumsal çalışmaları yönlendirme potansiyelinin de yükseleceğini vurgulayan Sare Davutoğlu, sağlıklı beslenmenin sadece belirli besin gruplarından, belirli miktarda kalori tüketmek anlamına gelmediğini kaydetti.
Davutoğlu, üretimden sofraya gelinceye kadar her aşamada besin maddelerinin belirli kriterleri karşılaması, aynı zamanda kişiye özel miktarda tüketilmesinin önemine değinerek, "Ancak böylece toplum sağlığını koruyan, geliştiren, bedensel ve ruhsal birçok hastalığı önleyen kaliteli beslenmeyi yaygınlaştırmamız mümkün olacaktır. Bugün beslenme ve sağlık ilişkisini araştıran pek çok sağlık araştırmasının verileri, yanlış beslenme sonucunda kanser dahil pek çok kronik hastalık riskinin arttığını ortaya koymaktadır" diye konuştu.
Avrupa Kanser ve Beslenme Çalışması'na katılan denek verilerinin sonuçlarını açıklayan Sare Davutoğlu, bireyselleştirilmiş daha sağlıklı beslenme pratiklerinin, bazı hastalıklarla ilgili riskleri azaltacağının ön görüldüğünü bildirdi.
Davutoğlu, şunları söyledi:
"Kentleşmenin yoğun temposuna bağlı olarak gelişen geleneksel beslenmeden uzak, ev dışı hızlı beslenme gibi faktörlerle ortaya çıkan sağlıksız beslenme alışkanlıkları, toplumların sağlığını artık tehdit eder boyuta gelmiştir. Bu tehdidi bertaraf edebilmek için sağlıklı beslenmenin ulusal sağlık politikamızın merkezinde yer alması gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda bireylerin beslenme alışkanlıkları anlamında eğitilmesi, besin güvenliğinin sağlanması ve tüketici bilinciyle farkındalık oluşturulmasını önemli buluyorum."
Fiziksel aktivitenin ruh ve beden sağlığını etkileyen faktörler arasında yer aldığını, hareketsiz yaşam tarzının toplum sağlığını olumsuz etkilediğine vurgu yapan Davutoğlu, bunun neden olduğu hastalık ve sorunların kaygı verici düzeye ulaştığını, otoritelerin ifade ettiğini aktardı.
Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre, hareketsiz yaşama bağlı sağlık sorunları nedeniyle yılda 1.9 milyon kişinin hayatını kaybettiğini anlatan Davutoğlu, şu bilgileri paylaştı:
"Dünya genelinde meme ve kolon kanseri ile diyabet olgularının yaklaşık yüzde 10-16, kalp damar hastalıklarının yüzde 22'sini hareketsiz yaşam neden olmaktadır. Fiziksel aktivitenin birçok hastalık için hem önleyici, hem de iyileştirici etkiye sahip olduğu hepimiz tarafından bilinen bir gerçek. Düzenli fiziksel aktivitenin kilo fazlalığıyla obezite, Tip 2 Diyabet ve kanser de dahil olmak üzere koroner kalp hastalıkları riskini büyük oranda azalttığı gösterildi. Çocukluktan itibaren fiziksel aktiviye ait bilinç düzeyini geliştirmek, sağlıklı beslenme bilincini geliştirmek kadar önemli. Dengeli ve doğal beslenmeyle düzenli uyku ve spor bedensel, ruhsal hayat kalitemizi artıracaktır."
Sare Davutoğlu, katılımcılara tavsiyelerde bulunarak, "Tüketici bilincimizi artırarak, doğal besin ürünlerini tercih ederek, aslında hem kendimize hem de topluma katkıda bulunabiliriz. Alacağımız küçük önlemler ve günlük hayatımızın rutinlerini değiştirerek daha sağlıklı bir yaşama adım atmak mümkün, bunu bütün insanımız hak ediyor" diye konuştu.
Davutoğlu, konuşmasının sonunda, ulusal ve uluslararası bilgi ve deneyimlerin paylaşılarak sağlıklı ve doğal beslenme yol haritasının çizileceği zirveyi planlayan ve hayata geçirenlere teşekkür ederek, katılımcıları tebrik etti.